Yeni doğmuş kaz yavrularını alıp, gökyüzünden başka hiçbir şey göremeyecek şekilde bir kutuya koymuşlardı. Bu kaz yavruları annelerini hiç görmediler, hatta dünyaya dair hiçbir şey görmediler desek yeridir.

Deneyin ilk safhasında kutunun üzerinden yetişkin bir kaz gölgesi geçiriliyor. Kaz yavruları daha önce hiç annelerini görmedikleri halde hemen başlarını kaldırıyor ve ağızlarını açıyorlar.

Deneyin ikinci kısmında kutunun üzerinden bir kartal gölgesi geçiriliyor. Kaz yavruları daha önce hiç kartal da görmemiş ama gölgeyi görür görmez hemen sessiz oluyorlar ve korku içinde birbirlerine sokuluyorlar.

Bu ve bunun gibi yüzlerce durum bize şunu gösteriyor ki; bizler doğduğumuz anda bembeyaz bir sayfa olarak doğmuyoruz. Genlerimiz bize bilinçaltımızda kim olduğumuzu, ne yapmamız gerektiğini, nereden geldiğimizi, nelerden hoşlanıp nelerden korktuğumuzu fısıldıyor. Bu doğuştan gelen özellikler çevre etkisi ile birleşip bizi oluşturuyor. Kısacası bizi biz yapan şey, var olan değerlerimizdir. Bu değerlerin en başında ise milli kimliğimiz gelir, Türklük gelir. Binlerce yıldır atalarımızın gördüğü, duyduğu ve yaşadığı her tecrübe genlerimiz vasıtası ile bize geçmiştir.

Üstüne üstlük; son günlerde bazı genetikçi bilim insanları, insanların yaşanmışlıklarının çok küçük boyutlarda genlerine aktarıldığını ispatladılar. Hayattaki tecrübelerimiz, az da olsa genlerimize aktarılıyor. Lamarkçı evrim görüşü kanıtlanmış olmuyor tabi ki, hâlâ darwinin seçilim mekanizması geçerli, ancak böyle etkiler de artık inkar edilemez bir hale geldi. Hal böyle iken; sosyalistlerin, hümanistlerin ve küreselcilerin isteklerine göre milli değerlerimizi yok etmek, doğrudan kendimizi yok etmek demek olacaktır. Sizi siz yapan değerlere ihanet etmek, asla affedilemeyecek bir suçtur.

İnsanüstü Türk Paylaşımlarından alınmışdır.